HUKUK VE MAZİ İLİŞKİSİ


Geleceğin tayininde geçmiş önemli bir role sahiptir. Yaşanılan anın maziyle irtibatı koparılamayacağı gibi, geleceği şekillendirmesinin önüne de geçilemez. Bir nehir misali zaman, içinde bulunulan ana göre, öncelerden gelip, bugünden geçerek yarına doğru yoluna devam eder. Bu nedenle zaman kesintisizdir; devamlılık arz eder ve bütüncüldür.

İnsan gibi, onun ürettiği ve karşılıklı etkileşim içinde bulunduğu her bir sosyal olgu da canlıdır. Onlar da zaman çizgisinin bir noktasında doğup, bu doğru üzerinde hayatiyetini devam ettirirler. Bir insanın yaşamını nasıl çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve ihtiyarlık gibi kısımlara ayırabiliyorsak, toplum içinde insanla beraber yaşam süren, onun yaşattığı, ona hayat veren her sosyal olgunun (organizmanın) da ömrünü bölümlere ayırabiliriz. Mahiyetleri itibariyle sosyal olguların ömrü, insanınkiyle kıyaslanamayacak kadar uzundur.

Bir sosyal olgu olarak hukuk, toplu yaşama başlaması sonrasında insan tarafından meydana getirilmiştir. Hukukun yaşı, tek tek onun gelişimine katkıda bulunan “insan”ların yaşları ile değil bu güne kadar yaşayanların bütününden oluşan “insanlığın” yaşına eşittir denilebilir. Bu zaviyeden hukuk, tüm insanlığın ruhundan, zihninden ve tecrübelerinden müteşekkil bir organizmadır (eserdir); öncekilerin sonrakilere emanet bıraktığı, onlarında gelecek nesillere devredeceği kutsal bir mirastır.

Bu ortak miras, ihtiyaç duyan her bir millet tarafından alınıp kullanılagelmiştir. Kullanım aşamasında, şekle dair kimi değişiklikler yapılmakla birlikte eserin mahiyeti korunmuştur. İyi niyetliler bu yolu takip ederek hukuka katkıda bulunup gelecek nesillere onu teslim etmişlerse de, art niyetli olanlar şekli olarak “hukuku” muhafaza etmekle beraber, özüne müdahale bulunup onu tahrif etmekten geri kalmamışlardır. Farklı iddialar öne sürseler dahi sonuncuların, ellerinde hakiki manada gerçek bir “hukuk” olmadığı, onun hayatiyetini, canlılığını sona erdirdikleri, zamansal çizgisinde kırılmaya neden oldukları bir vakadır.

Hukukun “insanlık” yaşına denk bir varlığı vardır dedik. Yani o, anda yaşadığı gibi bir maziye de sahiptir. Hukuk, mazisiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Mazi, hukuka şekil veren, ona şuur bahşeden, onu yaşanılan anda var edip besleyen bir yaşam pınarıdır. Maziyle ilişkisi kesilen bir hukuk, kökü kesilen ağaç gibi yapraklarından başlayarak kurur ve nihayetinde ölür. Tarihinden soyutlanan, geçmişinden koparılan, sadece yaşanılan andaki varlığından ibaret kabul edilen hukuk, bir kurallar yığınından ibarettir. Kurudur ve ruhsuzdur. Böylesi bir hukuk, ışığını kaybetmiş, tüm zenginliklerini yitirmiş, mesuliyetlerini ifa edebilecek iktidar ve iradeden yoksun, her türlü suiistimale açık ve güçlünün emrine amade, oradan oraya savrulan bir zavallıdır. Mazisi harap edilmiş bir hukuk zemini üzerine inşa edilecek her kurum ölü doğmuştur; ona bağlanan umutlar hüsrana, idealler yıkılmaya mahkûmdur. Bunların kısa zamanda çökmeleri tabiatın determinist kuvvetleri gereğince kaçınılmaz bir kaderdir.

Mazisi, hukukun adalet arayışındaki haritasıdır. Haritasız, zulüm deryasına açılan her hukuk istikametini kaybetmeye, her hukukçu da zalimle mücadelesinde yenilgiye mahkûmdur. Harita çıkılan yolculukta bir başlangıç, ancak pusula olmadan hedefe ulaşmak da zor. Hukukun pusulası, maziden süzdüğü tecrübesi, insan sevgisi, düşünce ve inançlara saygısıdır.

Hukukun mazisinde yer alan her bir fikir, ekol, eser, düşünür ve kurum bir zincirin halkaları gibi hukuka bağlıdır. Koparılan ya da yok sayılan her halka onun bütünlüğünü bozacak ve onu eksiltecektir.

Hukuk, tarihinde iyi ve kötü tecrübeleri birlikte barındırır, onlarla anlam ve varlık kazanır. Hukuk, hatalarının rehberliğinde ideal olana, iyiye, güzele, hakikate ve adalete ulaşma yolunda, doğduğu andan beri mesafe kat etmektedir. Hataları nazara verilerek onun mazisiyle bağını koparmaya çalışmak, pire için yorganı yakmaya benzer. Tekâmül yasasının gereği olarak hukuk, geçmişindeki doğru ve yanlışlarıyla bugünde yaşamaktadır. Tarihin sayfalarında yapılacak bir ayıklama ya da bunlara yapılacak bir müdahale yaradılış kanununu ihlal anlamına gelir.

Bir insanı, onu var eden değerlerden koparmaya soysuzlaştırma denir. Hukuka kişilik bahşedip, kimlik ve karakter kazandıran değerlerinden uzaklaştırmak da hukuku soysuzlaştırır. Bu hastalıklı bir haldir. Hukuku ruhsuz ve şuursuz hale getirir, bilincini yitirmesine sebebiyet verir. Ruh ve şuurdan yoksun bir varlığın saygın ve güvenilir bir şahsiyeti de olamaz. Böylesi bir hukukun bünyesinde akıl, mantık ve usul ilkeleri; merhamet, şefkat, hakkaniyet ve adalet gibi duygular ile vicdan aramak, bunların varlıklarını hayal etmek divaneliktir.

Maziden kopuk, köksüz ve ruhsuz bir hukuk ilk olarak kendisine zarar vermeye başlar, var ettiği değer ve kurumlara saldırır; yaşanması muhtemel bir ikilemi ortadan kaldırmak amacıyla geçmişini inkâr edip, gelecek adına yeni bir kişilik inşasına çalışır.

Devletiyle bir millet inşa ve idame etme potansiyeline haiz hukuk, geçmişi yok edildiğinde, var ettiği devlet ve milletin suikastçısı halini alır. Sahip olduğu dönüştürücü gücüyle ve elindeki keskin kılıcıyla, devlet ve milletin temeline dayanak sütunları bir bir kendisi kesmeye başlar.

Devleti var eden ve onun egemenlik hakkını kullanmasına meşru zemin ve araç sağlayan ve milletin ortak değer-menfaat mutabakatı olan hukuk, iktidarı kullanan kişi ve grupların önünde “genelin yararı” adına her daim bir settir. İktidarın gücüyle zehirlenen, olanaklarıyla başı dönerek bakışı bulanıklaşan, bu sebeple kolayca hırslarının kölesi ve hizmetkârı haline gelenler bu sette önce küçük bir delik açmanın, nihayetinde onu yıkarak kendi arzularına göre yeniden inşa edip konumlandırmanın hayalini kurup, gayreti içinde olurlar. Bu süfli amaçlarına erişmek adına her yolu kendilerine mübah görür ve denerler. Hukukun özgün dili ile kurum, kavram ve felsefesinin eksikliğinden, güncel ihtiyaçlara cevap vermediğinden bahisle yeni ve daha faydalı bir “hukuk sistemi” vaadinde bulunurlar. Vaatlerinin doğruluğuna milleti inandırmak adına tüm imkânlarını seferber ederler. Bu yolda en büyük yardımı, hukuk camiası içinde barınan satılık veya kiralık, her güç karşısında eğilip bükülebilen vicdanlardan alırlar. Amaçladıkları hukuk sistemini hayata geçirdikten sonra, “Âti çıkınca ortaya mazi silinmeli” sloganıyla zihinleri bulandırıp, kökleri âtide olan “gerçek hukuku” yıkmaya zemin hazırlarlar. “Hukukta devrim” teraneleriyle getirilen “soysuz, köksüz” hukuk etiketli kurallar yığını, efendisine hizmet etmekten başka hedefi olmayan, iradesiz, şuursuz, iktidarsız bir köledir. O, mankurtlaştırılmış ve anasının ya da kardeşlerinin dahi canına kastedecek şekilde programlanmış bilinçsiz bir “vatan evladıdır” artık. Böylesi bir yargıya verilen görev “maziyi tasfiye ve hali takviyedir”.

Hukuk teori ve uygulamamıza hakim, ona yön ve şekil veren, bize has gelenek ve göreneklerimiz yoksa; temelini atarak, süreç içinde geliştirip olgunlaştırdığımız, isim ve ruh bahşettiğimiz ve sonrasında dünya insanlarına hediye edeceğimiz hukuki kavram ve kurumlardan yoksunsak; adliyelerimiz ifa ettikleri ulvi görevle uyumlu bir ruh ve mimariden fersah fersah uzaksa; hukuk adamlarımızın edasından ve sedasından ciddiyet, adalet, merhamet ve şefkat okunmuyorsa; hukukumuz güç odaklarının şımarık talepleri karşısında mukavemet gösteremiyor, onların elinde kolayca oyuncak haline gelebiliyorsa; temsilcileri servet, şehvet ve iktidar üçgeninde sürekli gel gitler yaşıyorsa; halk vicdanında hukuka olması gereken seviyede güven duyulmuyor, saygı gösterilmiyorsa eğer, bütün bunların müsebbibi hukukumuzun mazisi ile bağının sık sık kesintiye uğratılmış olmasıdır.

Yargımızın uzun yıllardır üstesinden gelmeye çalıştığı sorunlarının halli, hukukumuzun, milli ve manevi değerlerimizle bezeli münbit geçmişi ile irtibatlandırılarak oradan beslenmesine olanak tanınmasına ve insanlığın ortak mirası olan evrensel ilke ve usulleri kendisine rehber edinmesine bağlıdır. Aksi takdirde, hastalıklarımıza ilaç diye sunulan her sistem ve düşünce derdimize deva olmayacak, bilakis mevcutlara yeni rahatsızlıklar ekleyecektir.



Source link

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *