Yasa Teklifi Suretiyle İntihar Eden Vekil: Avukat Mahmut Tanal


Hasan Dursun

Ben
2002 ile 15 Temmuz 2016 tarihleri arasında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan, binlerce iddianameye imza atmış ve imzasının arkasında bulunan bir
hukukçuyum.

16
Temmuz günü tutuklandım ve yaklaşık 30 ay tutuklu kaldım. Bir iftiraname ile
suçlandım, daha tutuklandığım anda hazırlanmış olan sipariş bir mahkûmiyet
kararı ile 7 yıl 9 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldım.

İnsan hakları savunucusu olduğunu iddia eden milletvekili Av. Mahmut Tanal tarafından yargısız bir infaza, asılsız bir ithama ve ağır hakaretlere maruz kaldım. Tanal tüm bu fiillerini, milletvekili sıfatını kullanarak hazırladığı “kanun teklifi” kisvesi altında yaptı ve bunu herkese duyurmaktan haya etmedi.

Yazımda
kendime ve önemli bir kısmı hücrede bulunan tutuklu meslektaşlarıma karşı
yapılan bu ithamlara cevap vermeye çalışacağım.

Mahmut
Tanal, CHP’nin avukat kökenli bir milletvekilidir.

Milletvekilliği
süresince kendisini temel hak ve özgürlük ihlalleri bağlamında mücadele eden
kişiliği ile tanıdı Türkiye. Muhalefet partisi üyesi olma refleksi ve hukukçu
kimliğinin etkisiyle olsa gerek Tanal, iktidar partisi AKP’nin, kamu gücünü
kullanarak gerçekleştirdiği haksızlıkların karşısında olmaya gayret etti uzun
süre. Ancak son zamanlarda verilen hak mücadeleleri bağlamında HDP milletvekili
Ömer Faruk Gergerlioğlu ve CHP milletvekili
Sezgin Tanrıkulu ile beraber kendisini meydanlarda göremiyoruz.

Tanal
15 Temmuz sonrasında çıkartılan OHAL KHK’larına ve bunların uygulanmasına karşı
aktif bir mücadele gösterdi. Söz konusu KHK’lar ile demokrasi ve hukuk
devletinin zarar gördüğü, giderek otoriter ve diktatoryal
bir yönetime gidildiğini, bu düzenlemeler vasıtasıyla bir tür darbe yapıldığını
savundu.

Sol görüşlü kişi ve kurumlara karşı 15 Temmuz sonrasında gerçekleştirilen operasyonlara karşı çıktı, bu soruşturma ve yargılanmaların iktidar etkisinde bulunan yargı eliyle gerçekleştirildiğini savundu, bağımsız ve tarafsız yargı(ç) kalmadığından dem vurdu.

Tanal’ın
bu yöndeki mücadelesini hukuka ve demokrasiye saygısı olan her kesim destekledi
ve takdir etti.

Tanal’ın
temel hak ve özgürlükler alanındaki mücadelesinde ve yargıya ilişkin
değerlendirmelerinde samimi olup olmadığını, ilkeleri uğruna bu yönde davranıp
davranmadığını değerlendirme durumunda değilim. Ancak 5 Şubat 2020 tarihinde
medyaya yansıyan ve kendisinin de twitter adresinde duyurduğu kanun teklifini
ve gerekçesini okuduğumda kafamın karıştığını söylemek zorundayım.

Tanal,
TBMM Başkanlığı’na bir kanun teklifi sunarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda değişiklik
yapılmasını talep etmiş; FETÖ üyelikleri mahkeme kararıyla tespit edilen hâkim
ve savcıların baktığı davaların yeniden görülmesi gerektiğini, zira bu
kişilerin hukuk dışı yöntemlerle çalıştıklarını ve devlete sızdıklarını
belirtmiştir.

Yapmış
olduğu kanun teklifinin haberleştirilmesini isteyen Tanal, haberi yazan
muhabire vermiş olacak ki, haber içeriğinde teklifin gerekçesine de yer
verilmiş. Haberde yazılan bu gerekçeler doğrultusunda bir değerlendirmede
bulunmak, Tanal’ın ithamlarına cevap vermek istiyorum.

TANAL İTHAM VE İFTİRA NİTELİĞİNDEKİ
KANUN TEKLİFİ GEREKÇESİNDE ŞÖYLE DİYOR
: “Gerek T.C. Cumhurbaşkanlığı gerekse
Yargıtay; FETÖ’yü bir terör örgütü olarak kabul etmiştir. Yine bu kurumlar bu
örgütün devlete sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde
belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı
yöntemlerle tasfiye eden kendine özgü terör örgütü olduğunu kabul etmiştir”.

Bir siyasetçi olarak Tanal’ın kurnazlığını takdir etmek lazım. Verdiği teklifin kabul edilebilirliğini arttırmak için daha ilk cümlesinde iktidar partisi milletvekillerine mesaj veriyor ve “FETÖ denilen bir örgütün Cumhurbaşkanlığı” tarafından kabul edildiğini hatırlatıyor. Böylesi bir tespitin Yargıtay’dan önce Cumhurbaşkanlığı tarafından yapıldığına yer vermesi de ayrıca manidar. Zira Tanal da çok iyi biliyor ve kabul ediyor ki, ilk derece ve temyiz mahkemesi kararlarını Saray şekillendiriyor yargı birimleri açıklıyor.  

Kendi
içerisinde bulunduğu muhalif toplum kesimine karşı gerçekleştirilen soruşturma
ve yargılamalar bağlamındaki demeçlerinde Tanal, yargının Saray tarafından esir
alındığını ve şekillendirildiğini, verilen kararların hukuk dışı ve kabul
edilemez olduğunu savunuyor. Peki bu görüşte olan dürüst bir hukukçu, aynı
yargı sistemi tarafından başka kişi ve kurumlar bağlamında verilen kararları
neden tartışmasız kabul ediyor ve yasa teklifinin gerekçesine temel alıyor?
Tanal’ın bu soruyu cevaplandırarak hem kendi itibarını kurtarması ve hem de
seçmenlerini aydınlatması gerekiyor. Biz iftiraya
uğrayan hukukçular da kendisinden bir açıklama bekliyoruz.

15
Temmuz’a kadar devlet tarafından meşru kabul edilen bir yapılanma, Tanal ve
partisi CHP tarafından bir “tiyatro” olarak adlandırılan darbe teşebbüsü
sonrasında nasıl “silahlı bir örgüt haline” gelebilir? Bunun avukat olan Tanal
tarafından cevaplandırılmasını bekliyorum.

Tanal
gerekçesinde “kendine özgü terör örgütü” ibaresine yer vermiş. Bir hukukçu
olarak Tanal’ın bu kavramın ceza hukukundaki yeri ve tanımını açıklaması
gerekiyor. Zira ceza hukukunda doktora yapmış bir hukukçu olarak şunu net
olarak söyleyebilirim ki, terör örgütü tanımı tektir ve nettir. Kişiye ve
guruba özgü bir terör tanımına meşruiyet kazandıran bir yazılı hukuka sahip
değiliz. Böylesi bir ibareyi yazıp kullanabilen bir avukatın ve
milletvekilinin, hukuka ve Anayasaya karşı olan samimiyetinden şüphe edilmesi
gerektiğini düşünüyorum.

TANAL İTHAM VE İFTİRA TEKLİFİ GEREKÇESİNDE ŞÖYLE DİYOR:
“FETÖ’cü hakimler ve savcılar adalet
mekanizması içinde onarılması mümkün olmayan tahribatlara yol açmıştır.
Bağımsız ve tarafsız olmayan bir mahkemede yargılanmak başlı başına yargılamanın
yenilenmesi sebebidir. Terör örgütü üyesi hâkimlerin Türk milleti adına karar
vermedikleri açık olarak belirtildiği yerde, yapmış oldukları yargılamalar adil
olarak değerlendirilemeyecektir. Tüm bu sebepler göz önüne alındığında FETÖ
mensubu hâkim ve savcıların imzası bulunan tüm kararlar ve dava dosyaları
yeniden denetlenmek zorundadır.”

FETÖ kavramını üreten yargı mekanizmasının bağımsız ve tarafsız olmadığını her platformda söyleyen Tanal’ın, bu kavramı sanki hukuki bir gerçekmiş gibi rahatça kullanmasını anlamakta zorlanıyorum. Zira kendi arkadaşları içerisinden de aynı yafta ile yargılanan ve ceza alan kişiler var. Eğer Tanal samimi ise, bu durumda onlarla arkadaşlıklarını kesmesi, bu kişiler tarafından yazılan kitapları kütüphanesinden ayıklaması, ortak üyesi olduğu tüm oluşumlardan ayrılması gerekir. Ancak Tanal, Saray yargısının verdiği kararları kendi zihin dünyasında ikili bir ayrıma tabi tutuyor. Ona göre, kendi mahallesi hakkında verilen yargı kararları hükümsüz ve geçersiz, ancak sevmediği ve ötekileştirdiği mahalle müdavimleri ile ilgili verilen yargı kararları meşru ve makbul. Böylesi bir akıl yürütmeyi azıcı vicdanı olan kişinin kabul edip dillendirmesi mümkün değil.

“Terör
örgütü üyesi” hâkimlerin Türk milleti adına karar veremeyeceklerini söylüyor
Tanal. Ben ve benim gibi şerefiyle mesleğini yapan hakim ve savcıları, ayrım
göstermeksizin örgüt üyesi olarak itham eden herkesin ahlaksız olduğunu söyleme
hakkımın olduğunu düşünüyorum.

CHP’nin
üyesi olan veya ona gönül vermiş binlerce hukukçu var, hodri meydan, ihraç
edilen tüm hakim ve savcıların dosyalarını tek tek incelemeye tabi tutsunlar ve
iddia ettiği şekilde verilmiş kararları tespit ederek raporlayıp yayınlasınlar.
Tanal’ın yaptığı tam bir demagoji. Genel ve yuvarlak ifadeler kullanarak, “adil
yargılanma” gibi kendisinin özümsemediği kavramları alet ederek, işin içine
“Türk milletini” karıştırarak yapılan tüm itham ve iftiraları sahibine iade
ediyorum.

Tanal
teklifini genişleterek belki daha dürüst ve samimi gözükebilir belki. Bu
bağlamda Kürt, alevi ve sol görüşlü olan, dini hassasiyeti bulunan, geçmişinde
herhangi bir eyleme karışmış ya da siyasi parti teşkilatı üyesi olmuş tüm hâkim
ve savcıların da tespitinin yapılarak, bunların da vermiş olduğu kararları söz
konusu aidiyetleri çerçevesinde verdiklerinin kabulü ile geçersiz sayılmalarını
istemesi gerekir. Zira bunların da tarafsızlığını garanti etmek ve Türk milleti
adına karar verdiklerini söylemek zor olsa gerek.

TANAL İTHAM VE İFTİRA TEKLİFİ GEREKÇESİNDE ŞÖYLE DİYOR:
“Terör örgütü üyesi, hâkim ve savcı
sıfatını kaybetmiş bu kişiler hukuk ve adalete aykırı kararlar vermişler ancak
bu kararlar hâlen icra ve infaz edilmektedir. Bu durum Anayasa ile de güvence
altına alınan hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Yaklaşık 4 bin 500
hakim ve savcının örgüt üyesi olmak, örgüt doğrultusunda karar vermek,
kumpaslar yapmak gibi suçlamalarla ihraç edildiğine, bunların büyük
çoğunluğunun tutuklanıp haklarında iddianame düzenlendiği kamuoyunun da bilgisi
dahilindedir. İhraç edilen, tutuklanan ya da kaçak sıfatı ile aranan hakim ve
savcıların vermiş oldukları kararlar üzerinden herhangi bir inceleme yapmadan
bu kararların hukuka ve adalete uygun olduğunu varsaymak mümkün değildir.”

Tanal
karakter suikastı yapmaya devam ediyor. Altında imzası bulunan bu yasa teklifi,
onun insan hakları savunuculuğu kariyerinde bir kara leke olarak kalacaktır.

Tanal,
taraflı bir yargı tarafından verilen kararları “hakikat” kabul ediyor; fişleme
ve soykırım listeleri ile mağdur edilen 4.500 hâkim ve savcıyı “hukuk ve
adalete aykırı karar”lar vermekle itham ederek bu kişilerin masumiyet
karinelerini ayaklar altına alıyor; işin daha da ilginci bu ifadelerini “hukuk
devleti” kavramını kullanarak yapmaktan hayâ etmiyor.

Çalıştığım
tüm görev yerlerimde mesleğimi en iyi şekilde yapmaya
çalıştım. Yazdığım iddianamelerim hep takdir topladı. İnanmadığım hiçbir
soruşturmayı davaya dönüştürmedim. Vicdanımın kabul etmediği hiçbir yargılamada
mahkûmiyet mütalaası vermedim. Tutuklamayı istisnai bir tedbir olarak
uyguladım. Bu bağlamda adliye içerisinde hep eleştirildim, meslektaşlarım
tarafından kimi zaman dışlandım. Tanal’dan ricam, Sivas ilindeki parti
temsilciliğini arasın, benim ve benim gibi ihraç edilen Sivas adliyesinde
görevli hâkim ve savcıların hukukçuluklarını sorsun. Sorsun ve utansın.

Ben
ve benim gibi yaklaşık 4.500 hakim savcı, aleyhimize somut tek bir delil
gösterilmeden ihraç edildik. İhracımıza dair tek somut veri istihbarat örgütü
tarafından hazırlanan fişleme listeleri. Sadece isimlerimizin yer aldığı bir
liste, beni ve meslektaşlarımı terör örgütü üyesi yapar mı?

İhraç
edilen hakim ve savcıların linç edildiğini, gerekçesiz olarak bir kıyıma maruz
kaldığını en iyi bilenlerden birisi Tanal’ın kendisi. Peki Tanal, bu bilgisine
rağmen böylesine bir iftirayı atmaktan neden utanmıyor?

TANAL İTHAM VE İFTİRA TEKLİFİ GEREKÇESİNDE ŞÖYLE DİYOR:
“Bu noktada FETÖ üyesi oldukları yargı
kararı ile kesinleşen hakim-savcıların katıldığı kararların yeniden
incelenerek; hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak adaleti sağlamak adına
yeniden yargılama yapılması gerekmektedir. FETÖ’nün vermiş oldukları en büyük
zararlardan birisinin de yargı ve adalet mekanizması olduğu düşünüldüğünde bu
kanun teklifinin hazırlanması zorunluluğu doğmuştur. Bu kanun teklifi ile
hukukun temel normlarına ve adalet anlayışına aykırı olarak, belli bir grup ya
da düşünce çerçevesinde verilmiş kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi yolu
açılarak hak kayıplarının önlenmesi amaçlanmaktadır.”

Tanal
yine kendince bir “hukukçu kurnazlığı” yapmaya çalışarak, bütün yargı
kararlarının değil “FETÖ üyesi oldukları yargı kararı ile kesinleşen
hakim-savcıların katıldığı kararların”yeniden incelenmesini teklif ediyor.

Şunu
iddia ediyorum ki, Türk yargı sisteminin kalitesini artıran, uluslararası hukuk
ilkeleri bağlamında yargıya sınıf atlatan ve Türk milletinin yüzünü ağartacak
hakim ve savcıların çoğunluğu 15 Temmuz sonrasında ihraç edilenlerdir. Bunun en
büyük belgesi CHP’nin bizzat kendisinin hazırlattığı raporlar ile BM ve Avrupa
Birliği ile Avrupa Konseyi başta olmak üzere uluslararası örgütler tarafından
hazırlanan belgelerdir. Son 20 yıl içerisinde düzenlenen bu belgeler
incelendiğinde yargının itibarının arttığı ve azaldığı tarihler net olarak
görülecektir. Yani bu gün Tanal’ın FETÖ’cü olmakla yaftaladığı hakim ve
savcılar, her türlü engellemelere rağmen yargının itibarını koruyan ve artıran
çalışkan ve samimi hukukçulardır.

Bir
tarafta CHP’nin sözcüleri iktidar tarafından yapılan yolsuzlukları soruşturacak
“cesur” savcıların nerede olduğunu sorgularken; aynı parti üyesi Tanal’ın bu
tür soruşturmaları yapan ve duruşlarından dolayı fişlenerek linç edilen hakim
ve savcıları terör örgütü olarak yaftalamasını kamuoyunun taktirine
bırakıyorum.

Tanal’ın
mantık yürütmesi bağlamında, kendisinden ikinci bir teklif hazırlamasını, FETÖ
iftirasıyla ihraç edilen öğretmenler tarafından hazırlanan tüm diplomaların
iptal edilerek bu kişilerin yeniden eğitilmesini; doktorlar tarafından yapılan
ameliyatların tekrarlanmasın teklif etmesini bekliyorum.

Tanal’ın
altını imzaladığı teklif gerekçesini kendisinin hazırladığını kabul etmekte
zorlanıyorum. Hukuk devletini savunan, demokrasi mücadelesi veren, bu bağlamda
ismi markalaşmış bir milletvekilinin böylesi bir metni imzalayıp Meclise
sunması, bir tür intihardır. Böylesi bir intiharın sebeplerini merak ediyorum.



Source link

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *